Üniversitede vize haftaları çalışmamak için hep bir bahane bulunur. Benim de çalışmamak için bahanem, gezmek oldu :) Ama düşünüyorum ki çok çalışıp sınavım kötü geçince üzülme seviyem 'keşke o kadar çalışmasaydım' diye hayıflanmayla artıyor. En azından Cumartesi günü yapılacak kaçamağın bir zararı olmadı. Aksine yeni bir şeyler keşfetmenin verdiği mutlulukla motive olmuş bir şekilde çalışabildim.
Ben istemediğim bir şey yapacaksam önce mutlu olacağım bir şey yapıyorum. Bu mutluluk haliyle istemediğim şey, bir önceki halinden daha iyi gözüküyor gözüme. Siz de deneyin; en azından olmasa bile elinizde kalan, fazladan mutluluğunuz olsun :)
Cuma sınavdan çıkmışız, Pazartesi sınav var. O arada biraz morale her öğrencinin ihtiyacı var. Çoğu öğrenci vize haftasına dersten başka bir şey koymuyor ama geçmişe dönüp baktığınızda 'ne çok çalıştım be' lafı ne kadar cazip gelebilir ki 'hatırlıyor musunuz o gün nasıl mutlu olmuştuk' lafının yanında?
Zaman geçiyor ve hepimiz için hayatın ne zaman önümüze çizgiyi çekeceği belli değil. Ben vaktimi daha dolu geçirmeye çalışarak finish çizgisinde göğüsleyeceğim ipi esnetiyorum hepsi bu.
İstanbul'da 3 yılı bitirdim. Bu süreçte belki de bir İstanbulludan daha fazla şey öğrendim. Birçok yer gezdim ve keşiflerime de kaldığım yerden devam ediyorum. Yoros Kalesi ve Anadolu Kavağını hep duymuştum ancak Avcılar'da yaşamam sebebiyle en uç noktayı hep sonraya bırakmıştım. Üçüncü köprünün de ilerleme aşaması merakımızla çıktık yola, hepsini bir günde görebilme umuduyla. Yoros Kalesi'ne doğru yol alırken sanki İstanbul gibi olmayan yerlerden geçtik. İstanbul kalabalığından oldukça uzak, huzurlu. Ancak İstanbul'da yaşadığını hissedemeyecek kadar farklı. Yıllar sonra köprünün yapılmasıyla bu çevredeki ağaçlık alanların yok olacağını bilmemizle daha fazla değer vererek hissettik temiz havayı.


Yoros Kalesi girişi yasaklanan oldukça büyük bir alandaydı. Hatta kalenin kapladığı alanın İstanbul'daki kalelerin kapladığı alandan da büyük olduğu söyleniyor. Kalenin içinde içenler olduğu için zarar gördüğü düşünülerek kapatılmış denilene göre. Maalesef ki kapatılmasına rağmen oldukça bakımsız görünüyordu. Ancak kale, konumu ve manzarası itibariyle gerçekten mükemmel bir atmosfer yaşatıyordu ziyaretçilerine. Bir tarafında boğaz bir tarafında karadeniz birleşimi, Avrupa yakasına sanki yüzerek ulaşabilecekmişsiniz gibi yakın olma hissi, İstanbul'da bitti denilen ormanlık alanların güzelliği, temiz havasıyla gidenlere 'iyi ki geldik' dedirten bir yerdi burası. Bizi burada tek kötü hissettiren şey üçüncü köprü inşaatıyla tahrip olan alanları görmemiz oldu. Kale için okuduklarıma göre kaleyi ve bu güzel manzarayı görebileceğiniz son yıllar olabilir, geç kalmadan bir gününüzü bu güzelliğe ayırmanızı tavsiye ederim.

Kale girişinin sol tarafından minik bir patika yol sizi Yoros Cafe'ye çıkaracak. Meşhur Karadayı dizisinin çekildiği kafe ile karşılıklı, aynı manzaraya sahip olan bu iki kafe de konumu itibariyle büyüleyici. O manzaraya ve ortamın sıcaklığı, atmosferine rağmen fiyatlar pahalı değil. (Çay 3 TL, menemen 10 TL) Biz çok aç olmadığımız için manzaraya karşı çaylarımızı yudumladık. Ortamın güzelliğinden midir bilinmez, çay hepimize daha lezzetli geldi, daha büyük keyif verdi. Menemen yiyen arkadaşlarımız lezzetten oldukça memnun kaldılar. Mekanda size sıkıntı yaratacak tek şey ise, birçok açık alanda karşılaştığınız yemek isteyen kedicikler olabilir :) (Yoros Cafe detayları için; http://www.yoroscaferestaurant.com/ )



Kafeden ve bu mükemmel manzaradan ayrılmak oldukça zor olsa da kalkma vaktimiz gelince memnun bir şekilde yemeğimizi farklı bir yerde yeme kararıyla mekandan ayrıldık. İBB'nin Sosyal Tesislerinin neredeyse hepsine gitmeye çalışmışımdır, iyi yemekleri güzel yerlerde uygun fiyata yeme imkanı sunması bir öğrenci olarak cazip geliyor. Bu tarafa da gelmişken gitmediğim bir sosyal tesis olan 'Beykoz Koru Sosyal Tesisleri'ne gittik. Şimdi diyebilirsiniz 'neden Yoros Cafede o güzel manzarada yemek yemediniz?' diye. Bu çevreye gelmişken, yeni farklı bir yer görmek istedik. Açıkçası tarih konusunda bilgim pek iyi değildir ancak bu koruyla ilgili bildiğim Osmanlı'nın meşhur vezirlerinden Abraham Paşa'nın mülkiyetinde av partilerinin düzenlendiği bir mekan olduğu. Koruya geldiğimizde hava kararmış olduğundan sadece yemeğimizi yiyebildik. Düğün organizasyonu olduğu için dışarıdan gelen misafirlere daha küçük bir restoranın ayrıldığı zamanlardan birine denk gelmemizin şanssızlığıyla, buranın havasız oluşundan başka bir sıkıntı yaşamadan yemeğin ardından ayrıldık. ( Sosyal tesisler menülerine linkten ulaşabilirsiniz; http://tesislerimiz.ibb.gov.tr/st_menu/st_menu.html) Buradan ayrılırken, bir gün sadece koruyu gezmek için geleceğime dair kendime söz verdim.

Nasıl ulaşacağımıza değinmem gerekirse; özel araçla ulaşım sağladım, yollar gerçekten çok düzgün olduğundan ulaşımımız çok rahat oldu. Özel araçla gidemeyenler için 15A otobüsleri de sizi bu çevreye götürüyor olacak.
Tavsiyelerim;
Yoros Cafe'de manzarayı karşınıza alarak mutlaka çay keyfi yapmalı,
Ben henüz yapamasam da Beykoz Korusunu dolu dolu gezmeli,
Yoros Kalesi'nde bol bol fotoğraf çekilmeli,
Bir de geç kalmadan 'Üçüncü köprü'nün iki ayağındaki doğal güzelliği görmelisiniz. Yıllar sonra bu yeşil alanları göremeyeceğinizi bilip daha değer vererek..

Aklınızdaki soru, görüş ve önerilerinizi duymak beni mutlu edecektir.
Güzelliklere ulaşmanız bir otobüs kadar kolayken ve güzellikler de yerli yerinde dururken, gidin görün ve boğazın yaşattığı atmosferle keyiflenin :)
Comments