top of page

İznik; baharı müjdeleyen doğal güzellik.

Mart ayı geldi, İstanbul'da havalar artık evde durmayacak kadar güzel. Ben de baharın gelişini elbette ki evde oturarak karşılayamazdım. Bu gelişi karşılamak için İstanbul kalabalığı yerine bize daha huzur verecek bir yer seçtik. Havanın güzelliğini, doğanın yeniden uyanışını sonuna kadar hissedebileceğimiz bir yeri; İznik'i.

Bursa'ya önceden de gitmiştim ancak İznik sadece çinilerinden dolayı adını duyduğum bir yerdi benim için. Fotoğraflarına baktığımızda ise gerçekten orada olmanın iyi geleceğini düşünüp rotamızı İznik'e çevirdik.

Doğayla iç içe bir gün geçirmek için elbette ağaçlar içerisinde, su kenarında bir kahvaltı en güzel başlangıç olacaktı; ki öyle de oldu. İznik yolumuzdan da bizi ayırmayacak bir yer seçtik; Maşukiye. Aldığımız tavsiyelere göre hem sakin hem kahvaltısı güzel olan 'Bizim Ev' su kenarına yerleştirdiği renkli ahşap masalarda, yanımızdan geçen suyun sesiyle bizi ağırladı.

Maşukiye'de ilk kahvaltıya gidişim olduğundan çevredeki mekanlar hakkında yorum yapamam. (Gittiğiniz yer hakkında görüşlerinizi paylaşırsanız onları da deneyimlendirme, sizlerle paylaşma fırsatım olur) Ancak 'Bizim Ev' ev yapımı kahvaltılıklarıyla, çevreden gelen hafif esintideki ağaç sesleriyle, yanınızdan akan suyun şırıltısıyla insanı gerçekten evindeymiş gibi huzurlu hissettirecek bir yer oldu benim için.

Kahvaltı sonrası keyifle yaptığımız yolculuk ardından 1.5 saatte İznik'e ulaştık. Şehre girdiğimizde geçtiğimiz yolların böylesine büyük surlarla çevrili olması, bu şehrin geçmiş uygarlıklar için büyük bir yaşam alanı olduğunu gösteriyordu. İznik'e girdiğinizi anlayabilmek için 4 kapıdan ( İstanbul Kapı, Yenişehir Kapı, Lefke Kapı ve Göl Kapı) birinden muhakkak geçiyor olmanız da burayı daha özel bir bölge yapıyordu gözümüzde.

Biraz araştırdığımızda öğrendik ki, şehrin adı Yunanca 'sur içinde' anlamına gelen kelimenin(Nikea) Türkçeleştirilmesiyle(Başına 'İs' hecesinin getirilmesiyle) ortaya çıkmış. Hristiyanlar için oldukça büyük öneme sahip olan, hatta Nikea Kanunlarının çıktığı yer olan İznik, 1075 yılında Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti olarak Osmanlı için de önemli bir yer olmuş. Osmanlı Devleti'ne başkentliğin yanında sanat, kültür ve ticaret merkezliği yapmış, hatta şimdilerde bile İznik ekonomisine büyük fayda sağlayan çinicilik sanatı 14. yüzyıllarda burada ortaya çıkmış. Yolda yürürken karşınıza çıkan çini fırınları, yer yer göreceğiniz sur kalıntıları size nasıl bir tarihin üzerinde yürüdüğünüzü hatırlatıyor her bir adımınızda.

Surların içerisinden hayranlıkla ilerlerken kendimizi göl kenarında bulduk, ve bu küçük şehre hayranlığımız baharın başlangıcına inat gözümüzü alan güneşle parlayan göl manzarasıyla daha da arttı. Göl kenarına konmuş olan banklar, çatılı piknik masaları orada bütün gün otursam huzurdan sıkılmayacağımı hissettiriyordu. Mart başı gitmemize rağmen göl kenarı ve parklara insanlar doluşmaya başlamıştı. Bu havada hele ki böyle bir güzellik dururken evde oturuyorsanız bir tekrar düşünün derim.

Göl boyunca sağ tarafa doğru yürüdükçe kalabalık artıyor, şehir merkezine yaklaşıyorduk. Merkeze yaklaştıkça da göl kenarındaki kafeler ve oteller artıyor, şehir daha da canlanıyordu. Talya Kafe (sanıyorum ki göl kenarındaki herkes görebilir) göl kenarında bu güzel havada oyun oynama keyfini sundu bizlere.

Hem yürüyüşümüze bir mola, hem de eğlenceli dakikaların ardından şehir merkezine doğru ilerlemeye karar verdik. Merkez daha iç kısımda olup beklediğimizden daha küçük bir çarşıyla çıktı karşımıza. Çarşı yolunun iki tarafındaki yaşlı ve sanki yaşlandıkça daha da uzadığını gösteren ağaçlar ise küçük çarşıya inat uzunca bir yol sunuyor gibiydi önümüze.

Ülkemizdeki 3 Ayasofya'dan birinin burada olduğunu öğrenince, camiye uğramadan dönemeyeceğimizi düşündük.

Buranın Orhan Gazi'nin fethinden sonra kiliseden camiye çevrilen yerlerden biri olduğunu ve bu yüzden Orhan Camii de dendiğini öğreniyoruz. Yakın zamanda ibadete açıldığı tarihi ise okuduğum haberlerde 2011 olarak görüyorum.

Çarşıda attığımız turdan sonra İznik'e gelip uğramadan dönülmeyecek 'Tarihi Çiniciler Çarşısı'na gittik. Oldukça küçük çarşıdaki samimi, sıcak satıcılar burayı gözümüzde büyütüyordu. Tabi satıcıların samimiyeti arttıkça, aldıklarımızın sayısı da artıyordu :D Bu konuda kendinizi tutabilmeniz tavsiyemdir. Ayrıca buradaki ablalarımız İznik'in yerlisi olduğu için size yemek konusunda en doğru tavsiyeleri verecektir diye düşünüyorum.

Fiyatların 2,5-10 TL arasında değiştiği çarşıdan, bir kız olmanın getirilerinden olarak kolye ve küpemi alarak ayrıldım. Ah bide sigara kullanmamama rağmen tabanında 'Zıkkım İç' yazılı kül tabağını evimde İznik'ten bir hatıra olarak bulundurmalıyım diye düşündüm :) Her baktığımda yüzümde tebessüm uyandıran bu tabağı yapanın ellerine ve aklına sağlık :)

Gezilecek yerlerin bir kısmını tamamladıktan sonra oluşan yorgunluk bizi göl kenarına attı. Göle çıkıntı olarak Şehit Kara Pilot Üsteğmen Sedat Pelit parkı içerisinden Aile Çay Bahçesi hem manzarası hem de sakinliğiyle kahvelerimizi yudumlarken yorgunluğumuzu burada bırakmamızı sağladı. Şehirden göle bakınca manzaraya hayran olmuşken, buradan da İznik'e bakınca bu şehrin konumu, gölün yanındaki güzelliği aklımdan geçen tüm iyi kelimeleri bir anda söyleme isteği uyandırdı bende.

Güneşin batışında göl kenarında attığımız son turdan sonra midelerimiz artık yemek yeme vaktimizin geldiğini söyledi bize.

Yemek fikri için hem yerli halktan, hem de okuduğumuz yorumlardan yola çıkarak 3 restoran arasında kaldık. Ben sizle üçünü de paylaşıyorum, ancak gittiğimiz yerden fazlasıyla memnun kaldığımızı da belirtmek isterim.

*Umut Restoran

*Cem Restoran

*Çamlık Restoran (Bizim tercihimiz göle karşı konumlandırılması, dışarıdan görüntüsü ile buradan yana oldu.)

Eğer ki İznik'e geldiyseniz 'yayın balığı' yemeden dönmeyin diye çok yorum okumuştum. Bu yüzden bu balığın iki çeşitini de denemek için hem yayın tava hem de yayın şiş aldık. Benim de tavsiyem birbirlerinden farklı balıklarmış gibi lezzet veren bu balığın iki türlü pişirilmişinden de tatmanız olacak.

Akşam serini olduğu için dışarıdaki masalarda oturamasak da sizler için yazdan kalma bir Çamlık Restoran fotoğrafı paylaşacağım. O bahçeyi gördükten sonra bu restoranda bir dahaki gidişimde oturmak istediğim masa belli oldu :)

Midelerimiz balıkların lezzetiyle bayram etmiş şekilde, bir yandan büyük bir huzurla bir yandan da burayı bırakmanın üzüntüsüyle veda ediyoruz İznik'e.

"Bu göl İznik gölüdür. Bir kuyu suyu gibi içindedir dağların. " demiş Nazım Hikmet.

Dağların ardında böyle bir güzellik sizi bekliyorken, aşmak hiç de zor değil.

Her geziniz, mutluluğunuz olsun :)

 
RECENT POSTS:
SEARCH BY TAGS:

© 2023 by NOMAD ON THE ROAD. Proudly created with Wix.com

  • Facebook - Black Circle
  • Twitter Round
  • Instagram Black Round
bottom of page