Sadece haftasonu yetebiliyor bazen en güzel, en unutulmaz anları yaşamaya. Hele ki ortam da o anları unutulmaz yapıyorsa.. Öğrencilik hayatında kaçırmadığım gezilerden birine daha katıldım; mezun olmadan bir 'iyi ki' daha yaşadım. Arkadaşlarımı ikna etmek için uğraştığım bu gezide herkesin ne kadar memnun döndüğünü gördükçe daha da mutlu oldum. Zaten eğer her şey güzel geçtiyse (ki bizim gezimizde beklenenden de iyiydi) gezmedeki o tatlı yorgunluk bile mutluluk veriyor insana. İstanbul'dan gece 12'de çıkarak başladık seyahatimize. Şoför abilerimizin tatlılığı, otobüste bazı arkadaşların başını ağrıtmayı göze alırcasına söylenen şarkılar, halaylar ve oynamalar; otobüsün o küçücük alanına ne kadar büyük eğlence sığdırılabildiğini gösterdi yine bize.

3 haftadır güneşli olan Nevşehir bize kapalı ve yağmurlu bir havayla merhaba dedi. Bu durum biraz canımızı sıkmış olsa da kahvaltı bu sıkkınlığı kolayca yok etti. Elbette sadece kahvaltı yapılabilecek çok güzel mekanlar var Nevşehir'de. Ama öğrenci olup makul fiyata yapabileceğimiz kahvaltıyı bizi de şaşırtan 'Bursa İskender'de yaptık. Mekanı görünce 'Kapadokya'ya geldik ne Bursası' şeklinde biraz şaşıran grubumuz kötü bulmayıp memnun oldukları kahvaltı ardından otele yerleşti.

Otel hakkında bilgi vermem gerekirse kesinlikle tavsiye ettiğim ve gruptaki herkesin de şüphesiz memnun olduğunu bildiğim bir yer oldu. 'Aden Hotel' Uçhisar kalesine 10 dakika yürüme mesafesinde bulunan, mükemmel peri bacaları manzarasıyla kendinize o atmosferi en iyi hissettirebilen, bacalar içine yapılmış odalarıyla kısa süreli de olsa oradaki yaşamı anlamanızı sağlayan, güleryüzlü personeliyle de memnuniyeti katlayan bir yer oldu. Otelle ilgili merak ettikleriniz için http://www.adenhotelcappadocia.com/ adresinden faydalanabilir, elbette kısa süreli konaklama deneyimim için benle de iletişime geçebilirsiniz.





Otelin çevresinden de birkaç poz ile nasıl bir yerde kaldığımızı görmenizi isterim. Gerçi Nevşehir'de genelde her yer bu şekilde olduğu için, bu tarz güzel bir çevreyle karşılaşmaya hazır olun :)




Benim gibi gezmeyi seven biri (ve arkadaşları :D) tabiki de dinlenme zamanında dinlenmek yerine çevreyi keşfetmeyi, görülmesi gereken yerleri görmeyi seçti. Bu yüzden otele en yakın yer olan Uçhisar Kalesine çıktık biz de. 2006'da merdivenlerle değil, kayalara tutunarak çıkılan kale 10 yıl sonra beni merdivenlerle karşıladı. Tırmanmaktan daha az yorduğu düşünülse de merdivenleri küçümsememek lazım tüyosunu verip suyunuzla çıkmanızı tavsiye ediyorum. Kaleye çıktığınızda Nevşehir'in her yerini görebileceğiniz bir manzara sizi daha da büyülüyor. Kaleye çıkmak için öğrenci 3,25 TL tam ise 4 TL gibi bir ücret ödüyorsunuz ve burada müzekart geçerli değil. Burada size en büyük tavsiyem, hediyelik biblo türü şeyler alacaksanız kesinlikle buradan alın. Diğer yerler buraya nazaran en az 2'ye katlıyor. Biz başka yerlerde daha uygununu bulma ümidiyle almamıştık ama büyük pişmanlık yaşadık.






Kaleye çıkıp fotoğraflar çekilmemizin ardından öğle yemeği için Keşf-Et'e geçtik. Yeni açılmış bir yer olan buradaki çorbanın lezzetinin uzun süre beni düşündüreceğine eminim. Et suyunu yoğun olarak hissettiğiniz mercimek çorbasına suyun en başında değil sonradan eklenmiş olması, tadı daha yoğun hissetmenizi sağlıyor. Bardaktan taşmakta olan köpükleriyle gelen ayran da yediğiniz eti tamamlamış oluyor.

Yağmurun dinmesiyle dışarı çıkıyoruz ve Derinkuyu Yeraltı

Şehri'nin 16.15'te kapandığını öğrenip rotamızı 'Üç Güzeller'e çeviriyoruz. Göreme'de yan yana bulunan bu üç peri bacası efsaneye göre birbirini seven prenses, prensesin eşi çoban ve çocuklarının kraldan kurtulmak için ettikleri dua üzerine kayaya çevrildikleri üzerine. Taşa çevrilen prenses ve ailesi, bu sayede birbirlerinden hiçbir şekilde ayrılmamışlar. Ayrıca burası hakkında bilinen bir diğer şey de Barış Manço'nun burada klip çekmiş olması imiş. Burada başınıza bağlanan rengarenk parlak örtülerle yöreye özgü bir görüntüye bürünüyorsunuz. Örtülerle fotoğraf çekilmek de ücretsiz. Satın almasanız bile güleryüzlü satıcıları kırmamak adına bunları deneyebilirsiniz.
Şansımıza tüm gün bulutlu olan Göreme'deki son rotamız Aşk Vadisi oldu. Normalde güneşin batışının burada bir başka güzel olduğunu duymuştuk, ancak şansımıza havanın bulutlu olmasından dolayı güneşi görmek nasip olmadı. Buraya gelenler için ise "sevgilisiyle aşk vadisine gelenlerin evde kalacağı" gibi bir inanış var. Bunu duyunca otobüste sevgilisi yanında olan bazı arkadaşlarımızı minik korkular sarmış olsa da, bizim içimiz gayet rahattı :D Güneş buradan giderken yalnız gitmezmiş, tüm kötü enerjiyi de götürürmüş yanında. Güneşin gittiğini göremesek de şüphesiz burada olmamız kötü enerjimizi biraz olsun yok etti.

Uzun olan bacaların burada diğer yerlere göre daha farklı şekiller almış olması, uçlarındaki kaya tiplerinin farklılığından ve buna bağlı olarak farklı aşınmaya maruz kalmasından kaynaklanmış. Ayrıca vadide yürüyüş parkurları da mevcut ancak biz hem havanın kötü olmasından hem de yemeğe yetişecek olmamızdan yürüyüş yerine kısa bir gezinti yapıp akşam yemeğimizi yiyeceğimiz yere geçtik. CEMQ Mangal Dünyası'nda tavsiye üzerine Nevşehir'e özgü iki yemeği denedik. Nevşehir tavası ve elbette herkesin duyduğu testi kebabı. Nevşehir tavası servis edildiğinde hala kaynıyordu, bu durum sıcak yiyemeyen biri için biraz kötü olsa da (ben biraz ılıtmak zorunda kaldım) tava geldiğinde sergilediği görüntü, acıkmış karnımıza ilaç gibi geldi. Baharat olarak testi kebabına göre daha bol, sarımsak olarak daha az olan bu yemek için Nevşehirde söylenen şey iki elle birlikte pideyi banarak bunun yenmesi gerektiği; çünkü bi elimizle yerken diğer taraftan başka biri de yemeğimize saldırabilirmiş :) Testi kebabı ile ilgili düşüncem, daha restorana gitmeden testiyi kırmak istediğimdi. Ben de oradaki garsonlarla konuşarak bunu yapma yolunu öğrendim ve testinin ağzını kırarak içinde pişmiş olan lezzetli eti servis ettim. Benim için tek kötü yanı sarımsağının bol olması olan bu yemek, sarımsaklarını ayırınca daha hafif ve etlerin ağızda kolayca dağıldığı lezzetli bir yemek haline geldi. Mekandaki yemekler ve öncesinde ikram edilen çorba tam puan alırken, yemekten sonra servis edilen kadayıf tatlısı için malesef aynı şeyi söyleyemedik. Eğer giderseniz başka bir tatlı denemenizi tavsiye ederim.


Ertesi günün fazlasıyla yoğun olduğunu bildiğimizden ricalarımız üzerine bizi buranın en ünlü şaraplarının olduğu 'Kocabağ Şarapları'na götürdüler. Benim tercihim buraya özgü ve fazla sert olmayan 'Uçhisar'ı almak oldu. Ayrıca şarapların konulduğu peribacaları da hem hatıra olması açısından hem de görsel olarak fazlasıyla ilgimizi çekti. Şarap seven bir yakınınıza hediye alacaksanız, peri bacası içindeki görselliğiyle buradan götüreceğiniz en güzel hediye olabilir.

İkinci güne otelimizde yaptığımız kahvaltıyla başladık. Kahvaltı olarak da birçok çeşit bulunmasına rağmen Nevşehir'e özgü bir kahvaltılık görememek bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı. Odaları hızlıca boşaltmamız ardından bu güzel otele veda ederek Derinkuyu ve Kaymaklı Yeraltı şehirlerine doğru yol aldık.


Kaymaklı'ya göre daha büyük olan Derinkuyu yeraltı şehrinde tam 8 kat aşağı inebiliyorsunuz. Şaşırtan kısım ise ziyarete açık olan kısım Derinkuyu'nun yeraltındaki kısmının yalnızca %10'u. Gezilen kısımda ahır, yemekhane, şaraphane, mezar odası gibi kısımlar bulunuyor. Kaymaklı ise yalnızca 4 katının ziyarete açık olduğu ancak yürüyüşün daha zor olduğu bir şehir olarak kalıyor aklımızda. Işıklandırmalar Derinkuyu'da daha iyi yapılmış olduğundan diğeri daha ferah geliyor insana, ne kadar yerin altında olsa da. Buralarda size tavsiyem üstünüzde kesinlikle büyük çanta olmamasını ve rahat eğilebileceğiniz kıyafetler olması. Çünkü yerin 7 kat altına indiğinizde öyle alanlardan geçiyorsunuz ki, özellikle uzun boyluların gövdelerinin neredeyse yere paralel olduğuna şahit oluyorsunuz.

Yeraltı şehirlerinden sonra yorgunluğumuzu öğle yemeğimizle hafifletmek istedik. Göreme'deki CoffeeDocia öğle yemeği için tercihimiz oldu. Bize özel hazırlanmış masa ve garsonların ilgisi memnuniyet vericiydi. Buradaki restoranlarda sanırım en çok mercimek çorbası tüketiliyor, her öğünümüzde bu çorbayı içmemizi buna bağladım. Her içişimizde de bu çorbanın tadının Nevşehir'e özgü olduğunu düşünerek yudumladık. Çorbadan sonra aldığımız sulu tavuk yemeği de ekmeği banmamızla hem lezzetlendi hem de fazlasıyla doymamızı sağladı.

Göreme denildiğinde aklınıza gelen tüm peri bacalarını bir yerde göreceğiniz, her birinin farklı şekillere girdiği, yeşilliklerin arasındaki görüntüsünden etkileneceğinize emin olduğum 'Göreme Açık Hava Müzesi'ne geçiyoruz. Oldukça büyük olan bu alanda birçok kilise bulunuyor. Kiliselerden en çok bilinen 'Karanlık Kilise'nin önünde insanların sıraya girdiğini göreceksiniz. Okuduklarıma göre bu kilisede duvarlara incilden bazı kısımlar resmedilmiş. Resimlerin iyi korunabildiğini de geçen onca zamana rağmen bu kadar belirgin kalmasından anlayabiliyoruz. Bunun gibi birçok kilisenin yer aldığı bu müzede biz zamanımızın kısıtlı olmasından dolayı hepsine girememiş olsak da gördüğümüz kiliselerden, buraların özenle korunduğunu anladık, tabi bir de fotoğraf çekerken yakalayan güvenliklerden. :)



Buraya çok yakın olan Paşabağlar'a geçtik. Manzaraları, bu mucizevi oluşumları gördükçe fotoğraf çekmeye de çekilmeye de doyamıyorduk. Keşişlerin inzivaya çekildikleri bir yer olan Paşabağı'na Keşişler Vadisi de deniyor. Peri bacalarının içinde taşlar oyularak yapılan oturma alanları, mutfak gibi şeyleri görmek geçmiştekilere göre ne kadar haylaz olduğumuzu hissettiriyor bana.

Açık hava müzeleri gezimizin bitmesi ardından en son 2006'da deneyip utandığım için bıraktığım çömlek yapımının merkezi olan Avanos'a geldik. Kızılırmak'ın çamurlarından yapıldığı söylenen bu çömleklerde pişen yemeklerin çok daha leziz olduğu herkes tarafından biliniyor. Bu yüzden mutlaka bir tane evinize almalı, bu lezzeti siz de deneyip görmelisiniz.

Peki bu çömlek nasıl yapılıyor? Dönen tezgah üzerinde elinizi sürekli suya batırarak minik hareketlerle bile büyük etkilerin yaratıldığı biçimde şekilleniyor çömlekler. Ne yapmak istediğinize göre, tezgah dönerken oyma şekilleriniz de ona göre değişiyor. Çömleğe şekil vermekle kalmıyor, bitirdikten sonra 15 gün bekletip üstüne de 180 derecelik fırında pişirmeniz gerekiyor. Uzun bir uğraş sürecinden geçen çömlek yapımını deneme hevesiyle geldiğim Avanos'ta yalnız başıma olmasa da çömlekçi abimizin yardımıyla bir şeyler ortaya çıkarabildim. Burada size tavsiyem; ücretli olduğu için yapmaktan vazgeçmeyin. Deneyip nasıl bir şey olduğunu, ortaya neler çıkarabileceğinizi görün. Zaten herkes birbirinden farklı çömlekler ortaya çıkardığı için en eğlenceli vakitlerinizi de çömlekçide geçirebileceğinizi garanti edebilirim.

Hatıra olsun diye çömlekten yapılmış büyükçe bir kupa alıp buradan ayrılıyorum. Kızılırmak üzerinden geçen Asma Köprü için söylenen; sallanırken düşülmemesine dikkat edilmesiymiş. Belki Kızılırmak'ın içine düşmezsiniz ancak köprünün üstünde dengenizi kaybedip düşmeniz muhtemel. (Tabi bizim arkadaşlarımız köprü üzerinde normale göre +sallama sergilediğinden böyle düşünüyor olabilirim.)

Su kenarlarını hep sevdiğimden midir bilmem, Avanos en beğendiğim yer oldu burada. Bana öyle geldi ki diğer yerlerde çok güzel gezilir ama Avanos akşamüstü ırmak kenarına çıkıp keyif yapabileceğin mükemmel bir yerleşim yeri.
Nevşehir'e en güzel kapanış nasıl yapılırsa bence biz onu yaptık. "Uranos Restaurant."

Bir kısmı dağın içi oyularak yapılmış restoranın girişini gördüğümüzde burada yemek yiyeceğimize dair şüpheye düştük. Dışından antik bir müze girişini andıran restoran, içine girince sizi geniş koridoruyla yemek salonuna götürecek. Tamamen taş olan masaların amfi tiyatro şeklinde ortaya doğru olduğu bu restoranın tam orta yerde ince saz karşılıyor bizi. Müziğin huzuru eşliğinde atmosferin güzelliğinin üzerimizde yaşattığı şok eşliğinde mezelerle başlıyoruz yemeğimize. Yemekler sıraya geldikçe (Kuzu tandırı denemenizi ısrarla tavsiye ediyorum), müzikler değişiyor; bir Türk gecesi başlıyor. Zeybeğinden, horonuna, kafkasına ülkemizin tüm yörelerinin halkoyunları sergileniyor. Yemeğimizi yiyemiyor, alkışlarla izliyoruz gösterileri. Belki de yıllarca halkoyunlarıyla ilgilendiğimden, bende çok büyük etki yaratıyor bu gece. Ardından oryantel ile herkes daha da şenleniyor, her bölümden sahneye aldığı hem Türk hem yabancı konukların oynamaları ardından, herkesin sahneye davet edilip oynamasıyla tanıdık mı diye bakmadan halaylarla ve en önemlisi herkesin yüzündeki o kocaman gülümsemelerle sonlanıyor hem gecemiz, hem de Kapadokya gezimiz.



İsmine yakışır peri güzelliğinde günler geçirmemizi sağlayan, peri bacaları saklı bir masalı bize bu kadar iyi aktaran Batuhan ve Oğuzhan'a sonsuz teşekkürler :)
