top of page

Tüm lezzetleriyle Mersin!

Gerçekleri itiraf etmek gerekirse uzun zamandır şehirlerden çok lezzetlerini merak ettiğim bir yerdi benim için Mersin ve Adana. Benim gibi uygun biletleri kovalayan birine de istediğim zamanlar için birçok Adana bileti pahalı geliyordu. Ta ki BoraJet saatlik 20 TL kampanya duyurusunu yapana kadar <3 <3

İnsan hiç uçak bileti kampanyasına vurulur mu? İnanın o bileti alabilmek için 2 saat bilgisayarın başından ayrılmadım. Kampanya şu şekilde oldu;

3 Pazar günü art arda saat 13.00 15.00 arası ‘Mart ayı sonuna kadar alınan biletler’ ne zaman ve ne yön olursa olsun sadece 20 TL. Çalışanlar için Cuma gidip Pazar dönmek en güzelidir ama bu biletler hep en pahalısı olur. İlk hafta sistemin çökmesiyle bileti satın alamasam da ikinci hafta saat 13.01’de başarmıştım. (Bu arada Borajet uçuşlarında yemek de veriyor yani 10 TL’ye uçuyorsunuz gibi düşünün :D ) Biletler diyorum çünkü hazır 20 TL iken İzmir’e de bir bilet almayı ihmal etmedim.

Kampanyalardan bahsetmişken; sayfaya yeni eklediğim kampanyalar sekmesinde böyle uygun fırsatları paylaşıyor olacağım. Umarım hepimize yol parasını azaltarak gittiğimiz yerlerde daha kaliteli vakit geçirmenizi sağlarım :)

Uğraşlı bilet maceramın 4 ay sonrasında kendimi bir Cumartesi sabahı Sabiha Gökçen’de buldum. Adana ve Mersin’in birbirine yakınlığını, dolu dolu 2 günümüzün olduğunu göze alarak 2 şehri de gezebileceğimizi düşündük; en azından merkezlerini. Adana’da uçaktan indiğinizde havalimanı çıkış kapısının tam karşısında Mersin’e gitmek için sizi bekleyen Havaş’ları göreceksiniz. Nereden geliyor olursanız olun o havalimanı kapısından çıktığınızda göreceğiniz bir şey daha var; sizi yakarcasına parlayan güneş :)

Mersin’e havaş ile 1.5 saatte ulaşılıyor. Merkeze gitmeden önce Tarsus'a uğrayan otobüs bize küçük bir Tarsus turu attırıyor. Hatta bekleme sırasında 'Nusrat Mayın Gemisi'ni ziyaret etmemize bile vakit kalıyor. Bu gemi; birçoğumuzun da bildiği gibi Çanakkale kıyılarına ustaca mayınları döşemiş, döşediği 26 mayınla müttefikleri dağıtmayı başarmıştır. Almanya'da özel olarak inşa edilmiş bu tekne, dar alanlarda kolayca manevra yapabiliyor ve az su çektiği için mayın alanlarında güvenli bir şekilde dolaşabiliyormuş. Tarsusluların sahip çıktığı Çanakkale Savaşı'nda dönüm noktası oluşmasını sağlayan bu gemi Tarsus Çanakkale Parkı'nda ziyaretinizi bekliyor.

Çanakkale Parkı'nın hemen sol çaprazında sizi meşhur 'Kleopatra Kapısı' karşılayacak. Şehrin tam meydanına kurulmuş olan bu kapı; günümüzde ayakta kalmayı başaran tek antik şehir kapısı. Mısır’ın ünlü kraliçesi Kleopatra, MÖ 41’de sevgilisi General Antonius ile Tarsus’ta buluşmaya geldiğinde bu kapıdan kente girermiş. Yıkılan bazı yerlerinin onarılmasından sonra orjinalliğini yok etmiş olsa da şehir meydanında böyle tarihi bir yapının kalmış olması oldukça güzel.

Tarsus'tan devam eden yolculuğumuz ardından Havaş'tan stadyum durağında inerek bir sahil turu yapıyoruz; hem Akdeniz havasına alışalım hem de tantuniye yer açalım diye düşünerek :) Sahilden sonra şehir merkezine doğru uzunca bir yürüyüş bizi bekliyor. Geze geze, her yeri inceleyerek ilerliyoruz.

Sahilde, yol boyunca, her yerde gördüğümüz palmiyelerle şehir daha da güzelleşiyor gözümüzde. En sevdiğim; sanki bir şehri daha da üst düzeye taşıyan, doğanın bir armağanı gibi geliyor bana bu ağaçlar.

Palmiyelere hayran hayran bakarken balıkçı iskelesinde buluyoruz kendimizi. Uzun süre kalıyor olsak burda bir balık denemek isterdim ancak midemizde sadece yöresel yemeklere yer açtık, bir dahaki sefere :)

Sahilde tekne turu yapanlara ilişiyor gözümüz. 2 kişi 5 TL’ye alalım sizi diyorlar. Hiç düşünmüyoruz, teşekkür edip ilerliyoruz ama fiyat gerçekten çok uygun geliyor. Sonra teknelere bakınca anlıyoruz ki içlerinde tamamen erkek varmış. Bu yüzden binsek de rahat edemeyeceğimizi düşündüğümüzden ilerliyoruz.

Sahilden çarşıya doğru giderken gitmek istediğimiz noktalardan biri olan Atatürk'ün evi ile karşılaşıyoruz. Bu ev; Atamızın eşi Latife Hanım ile birlikte 1925’teki Mersin ziyaretlerinde 11 gün kaldıkları ev. 1800'lü yıllarda Almanya Konsolosunun emriyle kızı ve damadı için yaptırılan bu evin 1992’de de Atatürk Evi ve Müzesi olarak resmi açılışı yapılmıştır. Ayrıca mimari konusundan pek anlamasam da bu evin kesme taş ile yapılmış sivil mimarinin en iyi örneklerinden biri olduğunu öğreniyorum. Atatürk’e ait fotoğraf, belge ve 22 adet kişisel eşyanın sergilendiği müzede etnografik eserler ve Kuvayi Milliye köşesi de yer alıyor.

Buradan sonra artık yemek yememiz gerektiğine karar vererek tantunicinin yolunu tutuyoruz. Çok övgü aldığımız 2 tantunici arasında git gel yaşadıktan sonra Göksel Tantuni’ye karar veriyoruz. Hem daha eski hem daha meşhur olduğundan. Diğer seçeneğimiz Memoş ise arkadaşlarımızın övgüleri nedeniyle içimizde kalıyor yalan değil. Ama yine de yemekten zevk almamıza bakarak bekliyoruz tantunilerimizi. Bu çevrelerde yemekte salata sınırsız olurmuş, bunu duymuştuk. Göksel Tantuni de bunu bize kanıtlıyor. Aynı malzemelerin farklı kombinlenmiş halleriyle sunuyor salataları önümüze. Tantuniyi bir yoğurtlu bir de dürüm olarak alıyoruz arkadaşımla; ikisini de denemiş olmak için. Dürüm daha lezzetli geliyor ikimize de; tabağa şapır şapır damlayan yağdan olsa gerek :D Size tavsiyem yağsız yemek isterseniz biftek istediğinizi iletin. Ama dediğim gibi meşhur olan seçenekler bu ikisi.

Tantuniciden aldığımız tarif doğrultusunda otobüse binip Cennet-Cehennem’in yolunu tutuyoruz. Otobüse kişi başı 10 TL ödeyerek. Maalesef yol beklediğimizden uzun sürüyor. Sonunda kendimizi biri kapkaranlık diğeri ise ona inat apaydınlık olan iki çukurda buluyoruz. Bu çökükler yeraltı sularının zamanla kireç tabakalarını eritmesi sonucu meydana gelmiş. Cehennem Mağarası, Cennet Mağarasının 75 metre kuzeyinde yer alıyor; 128 metre ama oldukça derin olduğundan içine girilmesi çok zormuş. Rivayete göre buraya günahkarları atıyorlarmış. Cennet ise; 70 metre derinliğinde ve mağaranın girişinde bir kilise bulunuyor. Bu mağaraya giriş var ama 452 basamağı geri çıkmayı göze almanız gerekiyor; indikten sonra değeceğini göreceksiniz.

Dönüşte otobüsten meşhur Kushimato Sokağının önünde iniyoruz. E Mersin’e geldik atom içmeden döner miyiz hiç? Beklediğimden çok daha farklı, oldukça lezzetli bir içecek olarak çıkıyor karşıma atom. Öyle lezzetli ki şu an yazarken bile canım çekti J Sıcak yaz aylarında insanların içini serinletecek böyle lezziz şeyler hep olmalı, hele ki bu içecek atomsa her yerde olmalı <3 Burada atom konusunda tanınmış olduğunu bildiğimiz ‘Atomcu Hamit’e gidiyoruz. Babadan oğula geçmiş; sıcakkanlılıklarıyla daha da lezzetlendiriyorlar bu tatlı içeceği. Peki neler var bu atomun içinde? Muz, çilek, kivi, portakal suyu, bal, antep fıstığı, havuç suyu, süt, ceviz, hindistan cevizi, kaymaklı dondurma.. Evet gördüğünüz gibi tam bir kalori bombası: Ama içtim ve pişman değilim hatta o kadar güzel ki yine olsa yine içerim :D Ayrıca mekanda öğrenciye de %20 indirim var. Hala bir bölümüm devam ettiği için öğrencilik avantajlarım da devam ediyor. Bu fırsatı da kaçırmıyoruz tabi. Kocaman bardağa 4 TL vererek ağzımızın tadının hep böyle kalmasını isteyerek ayrılıyoruz.

Kushimato Sokağı'nda güzel kafeler sokak boyunca dizilmiş; Mersin’lilerin sosyal mekanı haline getirmiş bu sokağı.

Biz bu sokakta tercihimizi atomdan yana kullandıktan sonra sahile doğru yürüyoruz. Sahilde 8-7005 bombardıman savaş uçağı sergileniyor. Bu uçağa, kırdığı 104 bin fitlik yükseklik rekoru ile "Uçan Tabut" deniyor. Tabi bu ismi vermelerinin sebeplerinden biri de uçağın yüksek kaza oranına sahip olması. Uçağın hemen yanında ise 20 Temmuz 1974’de gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ganimet olarak ele geçirilen Şehit Teğmen Caner Gönyeli Gemisi sergileniyor. Öğrendiğime göre uçak ve geminin buraya getirilmesinin amacı çocuklara tarih sevdirmekmiş. Sonrasında ise önemini bilen ve sahildeki mükemmel görütüsüyle ilgi çeken bu gemi ve uçak turistlerin uğrak noktası olmuş.

Mersin’de sonraki durak noktamız buraya gelmişken künefe yemeden dönemeyeceğimizi bildiğimizden, Mersin’li bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine ‘Yürü Künefe’ oluyor. Burası normalden farklı yaptığı künefesiyle hiç pişman etmiyor bizi. Bir de Mersinli’lerin bayılarak yediği ama benimse bir kez yiyip yedikten sonra baygınlık geçirme seviyesine geldiğim ‘kerebiç’ var J Arkadaşıma buraya gelmişken yemesini söylüyorum ve düşüncem değişmiş mi diye ben de bir çatal alıyorum. Ama sonuç bende aynı etkiyi yaratıyor; çok tatlı.

Tatlımızı da yedikten sonra Mersin’e nokta koyma vaktinin geldiğini gösteriyor bize saat. Almamız gereken şeylerin başında tabi ki meşhur ‘cezerye’ geliyor. Cezerye için Dondurmacı Halil'i çok duymuş olsak da trene yakın olması için diğer meşhur ‘Cezeryeci Kadir’e gidiyoruz. Artık tatlı bir şey yiyecek halimiz kalmadığından tadına bakmadan paket yaptırıyoruz. Cezeryeci Kadir’den çıkınca sol tarafta gidilecek yerler listeme not ettiğim ‘Turnib’i buluyoruz. Turnib, Mersin’deki en meşhur şalgamcı. Şalgamı kendi doğal olarak yapıp bardaklar ile satıyor. İsteyen plastik şişelerdeki halini de satın alabiliyor. Uçakta sıkıntı yaşamamak adına birer bardak burada içerek Adana için yola çıkacak trene biniyoruz.

50 dakikalık tren yolculuğu sonrası Adana’dayız; hem de sadece 6 TL’ye. Tren hem hızlı hem uygun olduğu için birçok kişi bu yolu tercih ediyor. Size de tavsiye bu iki şehir arası bu kolay ulaşımı kaçırmayın.

Adana’da trenden indiğimiz andan itibaren yeni bir şehir, yeni bir macera başlıyor. Güzel bir Pazar günü bizi bekliyor. Bu Pazar macerasına, ne ziyafetler çektiğimize yeni yazımla birlikte bakacağız :) Adana yazımın haberini almak için haydi abone olmaya ;)


 
RECENT POSTS:
SEARCH BY TAGS:

© 2023 by NOMAD ON THE ROAD. Proudly created with Wix.com

  • Facebook - Black Circle
  • Twitter Round
  • Instagram Black Round
bottom of page